Dr. Yusuf İleri / SMMM

Maliye okulu, ulusal ekonomiyi yeniden yapılandırma ve kurumlaştırma projesinin ürünü ve sonucudur. Osmanlı'nın yarı sömürgeleşmiş ekonomisinin acı deneyimi; Birinci Dünya Savaşı'nın darlıkları-kıtlıkları ve sıkıntıları; Sevr süreci ve bütün uğraşının ekonomi alanında Osmanlı'nın sahip olduğu olanakları gelip devletler arasında paylaştırmaya yönelik olması; Lozan'da en şiddetli çekişmelerin yine Türkiye Cumhuriyeti'nin ekonomik egemenliğini ele almak istemesiyle bağlantılı konuların oluşturması; Kurtuluş Savaşı'nı yapmak için yola çıkan kadroya, başta Mustafa Kemal, ulusal ekonominin ne denli önemli olduğunu öğretmişti.

 

 

Maliye Okulu'nun kuruluşu böyle bir çalkantılı bir ortamda Atatürk'ün, '...Yeni Türkiye devleti bir ekonomi devleti olacaktır' sözlerinin hemen sonrasındaki; eskiyi tasfiye ve yeni ekonominin temellerini atma sürecinde gerçekleştirilmiştir. Ulusal ekonominin inşa edildiği bu dönemdeki başlıca gelişmeleri ve yenileşen kurumları sıralarsak, okulun ulusal ekonomi içindeki yeri ve önemi daha iyi anlaşılacaktır.

Lozan Antlaşması'nda, büyük mücadeleler sonucunda kapitülasyonların kaldırılması, 1924'te çıkarılan bir yasayla demiryolu şirketlerinin kamulaştırılması, Fransız kökenli Reji İdaresi'nin (tütün) kamulaştırılmasının izlenmesi, Düyunu Umumiye İdaresi'nin ve Osmanlı borçlarının tasfiyesi, bir İngiliz-Fransız ortaklığı olan ve merkezi Londra'da bulunan Osmanlı Bankası'nın Merkez Bankası olma imtiyazı ve Osmanlı iç-dış borçlarının ve finans kapitalin simgesi olduğu kadar kâğıtlar üzerinde oynanan spekülatif oyunlarla saf halkın kandırılmasına da sahne olan İstanbul (Galata) Borsası'nın son bulması, İzmir İktisat Kongresi ve ulusal-yerli burjuva yetiştirilmesi, ulusal bankacılık gerçekleştirilmesi için 1924'te İş Bankası'nın kurulması, Teşviki Sanayi Kanunu, Merkez Bankası'nın kurulması, toplumda ikili zihniyeti yaratan eğitim kurumlarının tasfiyesi ve eğitimin çağdaşlaştırılması için 1924 yılında Tevhidi Tedrisat Kanunu, yani yeni bir insan tipi yaratılması ve eşzamanlı olarak ulusal ekonomiye hizmet için 1924 yılında Ankara Saman Pazarı'nda Maliye Okulu. Daha sonra Etibank, Sümerbank, Maden Teknik Arama... Ve sonuç gelişme, sanayileşme, büyüme... Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Maliye Okulu, dış sermayeye açılma ve serbest piyasa ekonomisine geçiş denemelerinin yapıldığı İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki konjonktürde kapatılmıştır. Bu dönemin ilk eylemleri arasında devlet eliyle ağır sanayi kurma girişimlerini içeren 1946 tarihli Beş Yıllık Kalkınma Planı'nı bir yana bırakıp, tarımı ve altyapıyı (karayolları ve elektrik enerjisi) serbest piyasa düzeninde geliştirme önlemlerini içeren bir programa geçmek oldu. Bu çerçevede:

İthalatta kota sistemi kaldırıldı. Demiryolları yapımı gündemden düştü. Devlet Denizyolları ve Devlet Havayolları anonim şirkete dönüştürüldü ve yabancı sermaye ortaklığına açıldı. Bu arada kibrit-çakmak tekeli ve yerli mallar pazarları da lağvedildi. Petrol Kanunu'yla daha önce devlet elinde bulunan petrol arama tekeli kaldırıldı. Bu örnekleri de çoğaltmak mümkündür. Sonuç ise: Dış ticaret açığının büyümesi, sanayileşmenin geri plana itilmesi...

Program, 'serbest piyasa ekonomisi içinde dışa açılmayı' getiren 24 Ocak 1980 İstikrar Programı'nı ve onu izleyen uygulamaları birçok bakımdan anımsatır nitelikteydi. Ancak programa ilişkin kararların büyük çoğunluğu, ekonominin içine düştüğü sıkıntılar ve ortaya çıkan olgular nedeniyle uygulanamadı; hedeflerin sürdürülmesine dahi olanak bulunamadı. Ve bu arada Maliye Okulu da açıldı.

Maliye Okulu'nun kesintisiz olarak eğitimini sürdürdüğü 1960'lı ve 1970'li yıllar planlı-denetimli ekonomi, hesaplı sermaye girişi ve istikrarlı büyüme dönemleridir. 1960'lı yılların planlı ekonomi dönemi sadece ekonomi düzleminde başarılara imza atmakla kalmadı; 1961 Anayasası'nın getirdiği geniş fikir özgürlüğü Türkiye tarihinde ender rastlanan bir düzeyde sürdü. 56 yıllık tarihi boyunca tek olan ve kuşkusuz önemli gereği Ankara'da eski Meclis'in hemen yanında öğretimini sürdüren Maliye Okulu, bu dönemin sonunda, sırasıyla İzmir ve İstanbul'da açılanlarla sayısı üçe çıkmıştı.

Mal hareketlerinin serbestleştirildiği 1980'li yılları, 1990'lı yıllarda sermaye ve mal hareketlerinde tam serbestleşme ve uluslararası ekonomiye tam eklemlenme izledi. Ekonomik ve mali alanda koordinasyonsuzluk ve kargaşa oluştu. Bütçenin birliği bozuldu. Hazine, Maliye Bakanlığı'ndan koparıldı. Ve serbestleşme sürecinde sürekli gözardı edilen politikalar, devlet gelirlerini artırıcı nitelikteki vergi politikaları oldu. Borçlanma, vergiye tercih edildi. Ve doğal olarak Maliye Okulları kapatıldı. Bu sürecin sonunda Türkiye iki yüz milyar doları aşan borç yükünün altına girdi.

Ulusal ekonomiyi kurmak ve ülke kaynaklarına sahip çıkmak amacıyla kurulmuş, bu konuda rüştünü ispatlayan ilk ve temel müesseselerimizden biri olan Maliye Okulu, aynı zamanda her tür farklılığın giderilmeye ve eşitlenmeye çalışıldığı bir toplumsal mühendislik projedir. Maliye Okulu mezunları başta Maliye Bakanlığı'nın merkez ve taşra örgütlerinde olmak üzere, üniversitelerde, ekonomik ve mali alanın neredeyse bütün birimlerinde; kamu ve özel sektörde teorisyen, akademisyen ve uygulamacı olarak çeşitli meslek ve pozisyonlarda ulusal ekonomiye hizmet etmişler ve etmektedirler. Bu ülkenin geçmiş mevzuatlarını bilen deneyimli kadrolardır. Küreselleşme adına hukuksallıktan ve bütünsellikten uzaklaşmış mali mevzuatın kavranması ve yapısı bozulmuş kurumların çalıştırılması için bu okullara ve kadrolara bugün her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. Çünkü bu kadrolar, eski ve yeni arasında bir köprü işlevi görmektedirler.

Maliye Okulu gibi yararlı eğitim kurumlarının kapatıldığı bu dönemde YÖK, Milli Eğitim Bakanlığı, çeşitli kurumlar ve özel kuruluşlar tarafından dışarıya gönderilen kişi ve giden dolarların hesabı daha yapılmamıştır. Üstelik bu gidenler temel bir politikanın parçası olarak belirli amaçlar ve görevler için değil, rastgele gönderilmişler veya gitmişlerdir. Ancak, milyar dolarlarla ifade edilen bu rakamların, Türkiye'deki bütün üniversitelerin tüm bütçesinden fazla olduğu sanılmakta ve inanılmaktadır.

Türkiye'nin kendi problemlerinde çözümün kaynağı, yine Türkiye'nin kendi olmalıdır. Bu bağlamda Maliye Okulu uygulaması, sosyal dokumuza ve ekonomik yapımıza uygun; ulusal, yerel ve özgün bir uygulamadır. Dolayısıyla Maliye Okulu'nu yeniden açılma süreci ulusal ve toplumsal inisiyatifimizi oluşturma, ele ve yaşama geçirme ve yaşatma süreci olacaktır.

Bir değil, bütün ülkenin Maliye Okulu ve benzeri kurumlarla donatıldığı ve Maliye Okulu anlayışı ve uygulamasının toplumsal anlayışa dönüştüğü ve bu gerçeğin bütün ulusça kavranıldığı ve bir daha asla terk edilmediği süreç, sosyal, siyasi, ekonomik ve kültürel sorunlarımıza çözüm aradığımız ve kendi irademizle çözmeye çalıştığımız bir sürecin yeniden başladığının ifadesi ve kabulü olacaktır.

Dünya Gazetesi'nin 29.05.2002 günlü nüshasından alınmıştır.

Cumhuriyet devrinde Maliyemiz, üstünde çok çalışılmış bir konudur. Yüzyılların aksaklıklarının giderilmesi ve zamanın getirdiği esasların yerleştirilmesi, büyük emeklerle olmuştur ve daha çok emeklere ihtiyaç vardır.  Maliye Okulu gençlerinin, Maliyemizi ehliyetle işletip ilerleteceklerine inanıyorum. 06 Şubat 1947 İsmet İNÖNÜ