m_cardak
'Bilirkişi've 'Bilirkişilik' görevi ile ilgili düzenlemeler Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu (CMUK) ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nda (CMK) yer almaktadır. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (HUMK) 275-286. maddelerindeki düzenlemelerde 'Ehlivukuf' ve 'Bilirkişi' adları kullanılırken, sonraki maddelerinde 'Ehlihibre' denilmektedir. 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nda da (CMUK) 'Ehlihibre' olarak Arapça kökenli adlarla tanımlanmışken, 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu'nda (CMK) ve uygulamada da kullanıldığı gibi 'Bilirkişi' olarak tanımlanmıştır. Farklı kanunlarda 'Bilirkişilik' ile ilgili düzenlemeler olmasına karşın, görevlendirme gerekliliği ve çalışma yöntemleri açısından temelde fazla farklılık bulunmamaktadır.

5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 64. maddesine dayanılarak hazırlanmış Ceza Muhakemesi Kanununa Göre İl Adli Yargı Adalet Komisyonlarınca Bilirkişi Listelerinin Düzenlenmesi Hakkında Yönetmeliğe dayalı olarak ve 2006 yılından itibaren 'Bilirkişi' olarak görev yapacaklar, anılan Yönetmelik hükümlerine göre belirlenmeye başlamıştır. Ceza Muhakemesi Kanunu'na göre 2007, 2008, 2009 ve 2010 yıllarında görev yapacak 'Bilirkişiler' belirlenmiş ve kanun gereği 'yemin' ettirilmişlerdir. İl Adli Yargı Adalet Komisyonlarınca yıllar itibariyle düzenlenen 'Bilirkişi Listeleri'nde yer alan bilirkişilerin önemli bir bölümünün muhtelif 'Oda', 'Baro' veya 'Dernek' üyesi meslek mensupları oldukları görülmektedir.

Gerek savcılık soruşturması sırasında, gerekse yargılama aşamasında, olayların ve çözümü uzmanlığı gerektiren ilişkilerin asıl olarak ekonomik bir değerle ilintili olması ve bunun da bir kayıt düzeni ile özel veya teknik bilgiyle veya hesaplamayla açıklığa kavuşturulabileceği gerçeğine bağlı olarak, muhtelif uzmanlık alanlarından meslek mensuplarının bilgi ve görüşlerine çokça ihtiyaç duyulmaktadır.

Kanunlarda, "Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına resen, Cumhuriyet savcısı; katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin veya kanuni temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir" denilmektedir.

Dolayısıyla da Avukatlık, Gümrük Müşavirliği, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik, Yeminli Mali Müşavirlik ve Mühendislik gibi çok geniş bir faaliyet alanına ve mevzuat bilgisine sahip olan meslek mensupları; 'Bilirkişilik' için ortaya konulmuş olan 'özel ve teknik bilgiye' sahip kişiler olarak bilgi ve görüşlerine çokça başvurulan kişiler arasında yer almaktadırlar.

Bilirkişilerin çalışma usul ve esasları

Bilirkişilerin çalışma usul ve esasları, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 'Bilirkişilik İncelemesi' başlıklı İkinci Bölümü'nün 62-73. arasındaki maddelerinde düzenlenmiştir. Bilirkişilik yapan meslek mensuplarınca görev ve yükümlülüklerinin bilinmesinde, yüklenmiş oldukları sorumluluklar açısından yarar bulunmaktadır. Bu çerçevede ele alınan bu yazıda, 'Bilirkişilik' ile ilgili ayrıntılı değerlendirmelerde bulunmak yerine, bu konuda görev yapacak meslek mensuplarına bir hatırlatma ve ilgili mevzuatı gözden geçirmeleri açısından uyarıda bulunmanın yararlı olacağı düşüncesiyle hareket edilmiştir.

Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 64. maddesi gereğince;   Bilirkişiler, il adlî yargı adalet komisyonları tarafından her yıl düzenlenen bir listede yer alan gerçek veya tüzel kişiler arasından seçilirler. Ancak Cumhuriyet savcıları ve hâkimler, yalnız bulundukları il bakımından yapılmış listelerden değil, diğer illerde oluşturulmuş listelerden de 'Bilirkişi' seçebilirler. Ayrıca atama kararında, gerekçesi de gösterilmek suretiyle, il adlî yargı adalet komisyonları tarafından her yıl düzenlenen listelere girmeyenler arasından da 'Bilirkişi' seçilebilir. Kanunların belirli konularda görevlendirdiği 'Resmî Bilirkişiler' öncelikle atanırlar. Ancak kamu görevlileri, bağlı bulundukları kurumla ilgili davalarda 'Bilirkişi' olarak atanamazlar.

Diğer taraftan, "Bilirkişi Listelerinin Düzenlenmesi Hakkında Yönetmelik" hükümlerine göre oluşturulmuş 'Bilirkişi Listesi'nde yer alan kişilerin, kendilerine verilen 'Bilirkişilik' görevini kabul etmeme gibi bir keyfiyetleri bulunmamaktadır. Ancak Kanunun 45. maddesinde belirtilen tanıklıktan çekinmeyi gerektiren sebepler bilirkişiler hakkında da geçerlidir. Bilirkişiler, tanıklıktan farklı olarak geçerli diğer sebeplerle de görüş bildirmekten çekinebilirler.

Diğer taraftan, tanıklıktan çekilme ile ilgili Kanunun 46/c. maddesinin, meslek mensuplarını ilgilendireceği düşünülmektedir. Maddede, 'Mali işlerde görevlendirilmiş müşavirler ve noterlerin bu sıfatları dolayısıyla hizmet verdikleri kişiler hakkında öğrendikleri bilgiler' konusunda tanıklıktan çekinebilecekleri belirtilmiştir. Ancak bu kişilerin, ilgilinin rızasının varlığı halinde tanıklıktan çekinmeleri söz konusu değildir. Burada bilinmesi gerekenin, meslek mensuplarının mükelleflerinin rızası hilafında tanıklık yapmalarının mümkün olamayacağı gerçeğidir.

Bilirkişilik, mevzuatta 'tanıklık' ile benzer hükümlere tabi tutulmuştur. Burada asıl önemli fark; tanıklığın statik bir konumda olması, yalnız tanık oldukları durumu ve olayı ifade etmek iken; bilirkişilik görevinin, mevcut ifade ve belgelerden hareketle dinamik bir durumu yorumlamayı, sonuç önermeyi ve rapor düzenlemeyi gerektirmesidir. Daha da önemlisi, bilirkişi hâkimin yardımcısı ve danışmanı konumundadır. Bilirkişi, görüşü ile yargı kararının oluşmasına bilimsel dayanak oluşturmaktadır. Yargıtay'ın bozma ilamları incelendiğinde; 'bilirkişi incelemesi yaptırılmaması�, ' bilirkişi görüşüne itibar edilmemesi�, 'bilirkişi görüşlerindeki farklılıklar�, 'uzman bilirkişilerin görevlendirilmemesi vb� bilirkişi raporlarıyla bağlantılı olanlarının oldukça fazla olduğu görülecektir. Bu nedenlerle de, meslek mensuplarının yapacakları incelemelerde, konuya azami titizliği ve özeni göstermeleri gerekmektedir.

Ayrıca, bilirkişilerin verecekleri görüşün dava konusu olayın ilgili tüm taraflarınca dikkatle değerlendirilebileceği, en küçük bir hatada etkili tenkitlere hedef olunacağı iyi bilinmelidir. Bu sebeplerle de, bilirkişilerin tarafsızlıkla hareket etmeleri, verilecek görüşün objektif verilere dayanılarak ve sağlam bilimsel temellere oturtulması şarttır.

Bilirkişilerin görev ve yetkileri

Bilirkişilere, çalışmalarında gerek duymaları halinde başka uzman kişilerin bilgisinden yararlanmalarına imkân verilmekle birlikte, şüpheli, sanık ve müştekilerin bilgilerine başvuramayacakları ifade edilmektedir. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun  66/6. maddesinde, 'Ancak, mahkeme başkanı, hâkim veya Cumhuriyet savcısı, bilirkişinin doğrudan soru sormasına da izin verebilir' denmesine karşın, mesleki konularda yapılacak incelemelerin böyle bir uygulamaya gerek duyulmadan yürütülebileceği düşünülmektedir. Bilgilerine başvuruma gereği duyulması halinde, bu bilgilerin herhangi bir izin talebinde bulunma yerine mutlaka ilgili hâkim ve savcılar aracılığıyla temin edilmesi yoluna gidilmesi, tarafımızca dikkat edilmesi gereken bir husus olarak değerlendirilmektedir.

Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 63/1. maddesindeki 'Ancak hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözülmesi olanaklı konularda bilirkişi dinlenemez' hükmü ile 77/3. maddesindeki 'Bilirkişi raporunda, hâkim tarafından yapılası gereken hukuki değerlendirmelerde bulunulamaz' şeklindeki hâkim ve bilirkişi tarafından yapılabileceklerin ifade edildiği maddelerin bir arada değerlendirilmesi gerekmektedir. Bilirkişiler görüş ve önerilerini yazarken, görevlendirildikleri konularla sınırlı olmak üzere, kendi uzmanlık alanları olan konularda incelemelerini yapıp görüş ve değerlendirmelerini bildirmekle yetinip, konu ve mesleki alanlarının dışına çıkmamaya gerekli özeni göstermelidirler. Kanun hükmünde, hukuki ve hatta genel konularda değerlendirmelerde bulunup karar tesis etmenin,   yalnızca görevli hâkime ait olduğu; belli bir öğretim düzeyi olan herkesçe bilinebilecek teknik kurallar ve konularda ise, bilirkişiye gerek duyulmayacağı kesin bir dille belirtilmiş bulunmaktadır.

Ceza Muhakemesi Kanunu'nun  66. maddesinde; 'Bilirkişilik' görevini yürüteceklerin incelemeleri sırasında uygulayacakları çalışma yöntemleri ve uyacakları esaslar belirtilmiştir. Bilirkişilere verilen görevin, işin niteliğine göre üç ay içerisinde bitirilmesi gerekir. Özel sebepler zorunlu kıldığında bu süre, bilirkişinin istemi üzerine, kendisini atayan merciin gerekçeli kararıyla en çok üç ay daha uzatılabilir. Belirlenen süre içinde raporunu vermeyen bilirkişi hemen değiştirilebilir. Bu durumda bilirkişi, o ana kadar yaptığı işlemleri açıklayan bir rapor sunar ve görevi sebebiyle kendisine teslim edilmiş olan eşya ve belgeleri hemen geri verir. Bu bilirkişi, il adlî yargı adalet komisyonunca düzenlenen bilirkişi listesinden çıkarılabileceği gibi; gecikme dolayısıyla uğranılmış zararları ödemesine de karar verilebilir.

Kamu hizmeti ve bilirkişi ücreti

Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 72. maddesi gereğince;  bilirkişiye, inceleme ve seyahat gideri ile çalışmasıyla orantılı bir ücret ödenmektedir. Ancak, savcılık soruşturmaları ve ceza muhakemelerinde yapılan görevlendirmelerde ücretlerin bazen bir yılı aşan sürelerde ödendiği göz önünde bulundurulduğunda; harcanan zaman ve verilen emeğin karşılığının alınabileceğini söyleyebilmek oldukça zordur. Bu nedenle de,  bilirkişilik görevinin daha çok bir kamu hizmeti görme anlayışıyla yapılması gerekmektedir.

Dolayısıyla da, bilirkişilik görevi; hiçbir tartışmaya meydan vermeyecek şekilde,  yalnızca görevlendirilen kişi ve kişilerin uzmanlıklarıyla ilgili olarak ve bizzat görevlendirilecek kişilerce yapılacak bir çalışmayı zorunlu kılmaktadır. Bilirkişilik, belli bir organizasyonla ve profesyonelce yapılabilecek bir meslek olarak görülmemelidir. Meslek mensuplarının, hakkında bilgilerinin olmadığı çalışmaları imzalamaktan özenle kaçınmaları gerekmektedir.

Bilirkişilerin sorumluluğu ve müeyyideler

Hayatın her alanında rastlanılan yasaya ve usule aykırı tutum ve davranışların bu alanda olamayacağını düşünmek mümkün değildir. Bilirkişiliğin belirlenmiş kişi/kişilere verilen bir görev ve o kişi/kişilerin uzmanlık görüşünü bildirmesi ile ilgili olduğundan; görevin başkalarına yaptırılarak taşeronluk yoluyla sürdürülmesinin de uygulamada rastlanılmayan bir durum olmadığı gerçeğini kabul etmek gerekir.

Bu durumun, kişiye vereceği görüşte; yükleyeceği sorumluluk, üstleneceği risk, yasaya aykırılık ve ahlâki boyutu bir yana; bu alandaki kamu düzeni olumsuz etkileneceği gibi, bilirkişilik müessesesine olan güven de sarsılacaktır. Atılan her imzanın, kişinin kendi adını, unvanını ve mesleğini de temsil ettiği unutulmamalıdır!

Bunun ötesinde, bilirkişilik görevi ile ilgili suçlar için Türk Ceza Kanunu'nda etkin cezai müeyyideler de getirilmiştir. Bilirkişilik görevlerini yürüttükleri sırada rüşvet alan veya bu konuda anlaşmaya varan kişilerin; yargı görevi yapan, hakem, bilirkişi, noter veya yeminli mali müşavir olması halinde, diğer kişilere verilecek cezalara nazaran daha ağır müeyyidelerle cezalandırılmaları öngörülmüştür.

Kaynak: Dünya Gazetesi'nin 6.2.2010 tarihli Online baskısından alınmıştır.

Cumhuriyet devrinde Maliyemiz, üstünde çok çalışılmış bir konudur. Yüzyılların aksaklıklarının giderilmesi ve zamanın getirdiği esasların yerleştirilmesi, büyük emeklerle olmuştur ve daha çok emeklere ihtiyaç vardır.  Maliye Okulu gençlerinin, Maliyemizi ehliyetle işletip ilerleteceklerine inanıyorum. 06 Şubat 1947 İsmet İNÖNÜ