OKULUMUZ... YUVAMIZ!!!

Aylardan ekimdi, yıl yetmişaltı,
Ondörtte, gurbeti pek erken gördüm.
Tırnağına kurban, canım anamı,
Ardımdan gözyaşı dökerken gördüm.

İçi kan ağlarken yüzü güleçti,
Ama vazgeçmeye artık çok geçti,
Bir şey diyecekti! Ağzını açtı…
Dağ gibi babamı çökerken gördüm.

Okulun solunda Koç'un iş hanı,
İnzibata kışla idi sağ yanı,
Badi badi yürür kıvrak İhsan'ı,
Şakağına güller takarken gördüm.

İlk günde öğrendik ‘dangalakça’yı,
Koç'un çaycısından bir çay kapmayı,
Çiçekler açtıran Ahmet Amca'yı,
Sökük kunduralar dikerken gördüm.

Ali'ydi masada yemek dağıtan,
Düşmanıydı, yemek alan fazladan,
Eli el değildi, hassas bir mizan,
Fasulyeyi tek tek sayarken gördüm.

Aşçı Ali Abi, Hüseyin Amca,
Sanki babamızdı biz acıkınca,
Bir çeyrek ekmeğe tabi ki azca,
Salça ile sıva çekerken gördüm.

Mehmet Aslan, Ömer Akça, Kavas'ı
Unutturdular hep gurbette yası,
İpini koparmış onca teresi,
Camlardan atlayıp kaçarken gördüm.

Kavas varsa herkes intifadada,
“İşi ne sabunun kara tahtada,”
“Avladım ‘A söyle’ bana bir bak da!”
Deyip de sinirle çıkarken gördüm.

Gözbebeği idi sarı Vosvosu,
Talim etti herkes onunla ‘tos'u,
Sinirden titreyen mazlum Kavas’ı,
Hiddetle dişini sıkarken gördüm.

Korkunç İvan mesel, merhum Muttalip,
Müşfik idiyse de çok korkunçtu tip,
On haylazı birden hacamat edip,
Sakince elini yıkarken gördüm.

Çıta bilirdik hep Mehmet Özer'i,
Sözlüde öğretir su gibi teri,
Saklanana derdi; "gel ülen beri"
Kulağı ip gibi bükerken gördüm.

Ercüment Kavukçu hesap "dehası!"
Bilmese de hesap, insanın hası,
"On" cepte, iyiyse kimin boyası,
Kundura vermeye kalkarken gördüm.

Gidercimiz Turgut Demirpolat'dı.
Dâhilde sarf etti, harice sattı,
Merhumun tek derdi hep kravattı.
Takmayan bulmaya sekerken gördüm.

Sarı Karı derdik Nevin Hanım'a
Haylazlık ederek boğardık gama.
Yaş gelmez gözünü çevirip cama
Ufuklara mahzun dikerken gördüm.

Hoca değil sanki Güzin Abla'ydı
Verdiği akılla her zor kolaydı,
Analık tatmamış Fikret Hoca'yı
Tıpkı anam gibi bakarken gördüm

İkinci sınıfta şaş Namık geldi,
Zincir oldu tarih, akıllar çeldi,
Gülmeyen yüzümüz onunla güldü,
Elleri kasığa sokarken gördüm.

Sene yetmişsekiz, müdür Kırbıyık,
Rakamlar yüzünden hayatı kayık
Problem çözemez; utanıp azcık,
Türetken'e ödev çakarken gördüm.

Üçüncü sınıfta, geldi Doğmuşöz,
Adeta bir hısım, bir ağabey öz,
Değil ki ağzından bir hayırsız söz,
Kalplerden nefreti sökerken gördüm.

İlk Kâhya göç etti, ardından Asım,
Sonra Cahit ile Bulut Yıldırım,
Sedat Güleç, Lütfi ve Ayfer bacım,
Cennetteler, bize bakarken gördüm.

Yuvamızı şimdi Mayem yapmışlar,
Sanki terekeden miras kapmışlar,
Binbir hınçla bolca beton serpmişler,
Kıçlarına kına yakarken gördüm.

Cumhuriyet devrinde Maliyemiz, üstünde çok çalışılmış bir konudur. Yüzyılların aksaklıklarının giderilmesi ve zamanın getirdiği esasların yerleştirilmesi, büyük emeklerle olmuştur ve daha çok emeklere ihtiyaç vardır.  Maliye Okulu gençlerinin, Maliyemizi ehliyetle işletip ilerleteceklerine inanıyorum. 06 Şubat 1947 İsmet İNÖNÜ